İçeriğe geç

Benim Kalemim Yazılar

Yağmur kokulu hazan vakti…

Ve güz geldi Sevdiğim, Dünya, aydınlık sabahlarını yitiriyor usulca, Göğün maviliğinde kararan bulutlar seferde, Yağmur ha yağdı ha yağacak, İncecik bir çisenti yokluyor yüreğimin boşluğunu. Hüznün tüm koşulları hazır, Keder akar damarlarımdan sebebini bilmediğim, Kalbimde binlerce bıçak ağzı, Yüzüm, ömrümün atlası; Düzlükleri bunaltı, Yükseklikleri korku, Uçurumları yıkıntılarımla dolu. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır, Bir akşamüstü turuncu bir yangının eteklerinde? Umudu tanıyan karamsarlığın, Sevinci bilen acının gölgesinde… Göğü görmeden maviyi anlayabilir mi insan? Yağmur yağıyor Sevdiğim, Gökten değil, yüreğimin boşluğundan, Ömrümün ıssız toprağına, Ve ben sonsuz bir düzlükte eriyip gidiyorum, Sesim yalnızlıklar katında yankısız. Dönelim Sevdiğim, Dönmek yenilgidir biraz da, Ama…

Yorum Bırak

O ve ben…

Aklım erdiğinden beridir tanıdığım eski bir dostum var arada bir araya gelir derin sohbetlere dalar, dünyanın düzenini konuşur tartışır hükümetler kurar dağıtırız. Bazen bazı akşamlar da buluşur iki kadeh rakıyla kritikler yapar, hayata dair ne varsa ortaya dökeriz. Gün gelir birbirimize kızar kalplerimizi kırdığımız bile olmuştur. Ama yinede mecburen iyi bir sıkı dostluğumuz var. Bazen saatlerce konuşur sohbetler eder, tarihi, teknoloji, edebiyatı şiiri şarkıyı türküyü sevdayı aşkı konuşuruz, yaşanan bütün aşklar bizim için bir ağlamak ve gülmek denklemin ibarettir olur biter. (Siyasete hiç bulaşmayız boktan iştir boştur gerek duymayız konuşmaya değmez…) Okyanusları sohbetimize havuz yapar kulaçta sallarız. Bazen de dağları…

Yorum Bırak

BİR İYİLİK, BİR KAZANIM…

Sıradan bir gündü. İşyerimde rutin işlerimle meşgulken kapıdan içeriye biri selam vererek girdi. Bir adresi soruyordu; saçları kırlaşmış, seyrekleşmiş yaşlıca bir adamdı. Sorulan adresi düşündüm, biliyordum. O anda müsaittik. Yardımcı olmak istedim ve elemanımla beraber bildiğim adrese yönlendirdim. Komşularım, birine yardımcı olmaktan kendimi alıkoymadığım için bana “Duramadın Yine” diye takılırlardı. Ne zaman bu espriyi yapsalar, rahatsız olmazdım. Aksine, hoşuma giderdi. Çünkü birine yardım etmek, içimde bir sıcaklık uyandırıyordu; yapabileceğim her an, bunu yapardım. Ve yine yapmıştım. Bir iki saat geçtikten sonra, aynı adam tekrar kapıdan selam vererek işyerinden içeri girdi.. Bu sefer teşekkür etmek için dönmüştü. Yardımcı olduğum için kartvizitimi…

Yorum Bırak

Çilekeşe Selam Verdim…

Akşam üstü bir saatlik yolculuktan sonra mevsim sıcaklarından yaylaya kaçmanın, serinliği tatmanın nemsiz kuru havayı ciğerlerime bolca çekmeyi yaşamanın, eşi dostu arkadadaşı akrabayı görmenin, hal hatır sormanın keyfini huzurunu yaşamak için köyüme gitmiştim. Arabadan indiğimde serin havayı yüzümde bedenimde hissetmek bana apayrı bir keyif verdi. Duvarda yaslı duran emektar devrimci, çalışkan Çilekeş’le göz göze geldim. Vay be ne kadar da uzun zaman olmuştu görüşmeyeli göz göze gelince, yaz kış demeden çalışan, işini her zaman tam ve eksiksiz yapan, zorlukları göğüsleyen, taş toprağı çok iyi bilen, hayatında bir kere bile hasta olmayan Çilekeş’e kusursuz olarak bütün benliğimle selam verdim. Selamımı verirken…

Yorum Bırak

Adam olmanın dayanılmaz hafifliği…

Zamanın birinde, ticarette ve esnaflıkta çok iyi yerlere gelmiş yaşlı bir adam vardı. Yanında çalışan elemanları ve işçileri olan bu yaşlı adamın ticareti nam salmıştı. Herkes, onunla ticaret yapmayı severdi. Derken, günün birinde oğlu büyüdü. 20’li yaşlarına geldiğinde babasının iş yerine gidip gelmeye başladı. Bir gün, babasına: Baba, artık yaşlandın. İşlere ben bakayım, sen de istirahat et, dedi. Babası oğluna: Evladım, işlere sen bak, tamam. Ama ben de gelip kenarda oturup seni bir süre gözlemleyeceğim. Bakalım yapabilecek misin, dedi. Oğlu, babasının bu sözlerini kabul etti ve işlerin başına geçti. Aradan birkaç ay geçtiğinde yaşlı adam, bir gün oğluna: Oğlum, seni…

Yorum Bırak

10 saniye, 7 ihtimal….

Puslu sisli bir havada pazar günü yayladan dönüyoruz. Havanın serinliğinden kulaklarım mısır çerezi kadar gevremiş durumda çam havasını sindire sindire içime çekiyorum. Bir kaç araç peş peşe seyir halinde yolun kıvrımlarını virajlarını döne döne Mersin’e geliyoruz. Vakit ; İkindi akşam arası Mevsim ; Yaz Ay ; Ağustos Yer ; Mersin-Fındık Pınarı yayla yolu Mevki konumu ; Fındık Pınarı-Akarca arası Arazi durumu ; Her tarafı açık uzunca bir tepenin tam ucunda (Yıllara meydan okuyan bir çam ağacının altı) Görünen ; Bir adam, bir binek (74model) Renault, bir tabure, taburenin yanında siyah bir poşet (poşet içinde kalıbı basarım ki beş altı tane bira var) Taburenin üstünde ; Bir şişe bira,…

Yorum Bırak

Bir Başağın Hikayesi

Kapkara gün karası nasırlı bir elle savrulur dane dane atılır toprağa, kimi ters, kimi düz, kimi yan yatar, izdüşümdeki gölgesini kapatmak istercesine uzanır yere beklemeye başlar. Karasabanın görevini yapmasına razıdır. Fazla bekletmez karasaban gelir kavuşurlar. Üstüne toprak örtülürken karışır daneler toprakta yerleşirler bir mezara yatmış sona gelmişlik sanki yorgunluk misali… Açıkta kalan her dane ayazda yalnızlıkta kalmak misali bekler nasibini arayan bir börtü böceğin kısmeti olmayı çünkü yazgı vardır adı kader, yazgı vardır ömrü buraya kadarmış, yada  nasip kiminse onundur söylemine denk düşer bir açlığı gidermek için kendini feda eder. Buğday taneleri yere düşerken; aşa, kuşa, boşa diye yere düşer,…

Yorum Bırak

Biz Kimiz?

Dağa oduna giderken, baltanın, tahranın kesici yerini ağaçlar korkmasın deyi, bezle bağlarız… Kuru odun ederiz. Kuru odun bulamazsak ağacın etrafında defalarca döner, üzülerek en zayıf, kurumaya yüz tutmuş dalı keser pişmanlığı yaşarız, ağacın yaşamasını isteriz. Aynı şekilde kurban keserken bıçağı kurbana göstermeyiz, kurbanlık korkmasın üzülmesin deyi. Aynı şekilde, tarlada buğday yada sebze çifti sürerken; atamızın eti, kanı, kemiği toprak olduğunu, toprağın ata olduğunu biliriz çift sürerken, sabanı sert olarak toprağa çakmayız. TOPRAK, YANİ ATAMIZ incinmesin diye çifti yavaş süreriz. Buğday ekerken aşa, kuşa, boşa diye ekeriz üçte birine razı oluruz, kuşun, karıncanın, yabanın hakkını ayırıyız. Yük yüklerken de hayvanlara çekebileceği…

Yorum Bırak

Kundurasını Kiralayan Çocuk….

Eskiden bir çocuk varmış köyün birinde, Kendi halinde okuluna giden, biseyler öğrenmeye çalışan,  ama bir o kadarda yaramaz bir çocukmuş. Okul da neredeyse bütün çocukların çoğunluğu lastik ayakkabı giyer, kundura ayakkabıyı giyemezlermiş yokluktan giymezlermiş, ama bu yaramaz çocuk giyermiş. Zenginlikten değil harçlıklarını biriktirir hiç harcamazmış. Yaz gelince yaylasında ekin biçenlere pınarlardan çeşmelerden birer içimlik iki küçük su bidonuyla su taşır ne verirlerse 25 krş 50 krş toplar biriktirirmiş. Biriktire biriktire bir gün kundura alacak kadar parası olmuş. 🙂 İlkokul birinci sınıfa başlamadan önce bir kundura alacak parayı biriktirmiş.  Gitmiş zorla dedesine babasına yalvar yakar bir kundura aldırmış. Her gün kundurasını…

Yorum Bırak

Bazen….

Bazen topraktan bir kök çıkar benzetir betimlersiniz… Bazen topraktan bir nal çıkar at düşlersiniz…Bazen topraktan bir yumru çıkar gün boyu arar durursunuz…Bazen toprak kabarır altın bulmuşcasına heyecan kaplar içinizi…Bazen topraktan toprak çıkar kokusunda mest olursunuz… Bazen olimpik bir salona düşer yolunuz gerekeni yaparsınız… Bazen olimpik bir salona düşer yolunuz gerekeni yaparsınız… Bazen takılır ayağınız bir (gıldırak çanı) çan’a asarsınız göz önüne saklınız olur.Bazen bir kayaya kafa tutmuş direnmiş beyaz çiçeğe hayran olursunuz…Bütün renklerin karmaşıklığında bulursunuz bir eski cam bilyeyi toprakta elinize alır çocukluğa dalarsınız…Bazen kaçarsınız tüm yaşamdan sakinliğe nefesiniz tazelenir….Bazen terkedilmiş bir bisikletin ağacın dalında intiharına şahit olursunuz…Bazen topraktan bir…

Yorum Bırak